Adres:

1 Nolu Beşirli Mah. Eyüboğlu Cad. Adatepe Sok. Adatepe Cami Altı No: 11/B Ortahisar/Trabzon

Telefon:

0 (462) 221 22 61

Hekim Seçme Hakkı

Hak, insanın doğuştan getirdiği ve daha sonra hukuk düzeninin kendisine verdiği maddi-manevi yetkiler olarak tanımlamak mümkündür. İnsan hakları, ilk kez 1215 yılında İngiltere’de gündeme gelmiş, resmi olarak 18. yüzyıl sonlarında Amerikan Haklar Bildirgesi ve 1789 Fransız İnsan ve Vatandaş Hakları Evrensel Bildirgesi yayımlanmıştır. Birleşmiş Milletlerin kurulmasıyla insan hakları evrensel hale gelmiş ve İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin yayımlanması ile; herkesin özgür, onurlu, hakları bakımından eşit oldukları ortaya konmuştur.

1978 yılında Kazakistan’ın Alma-Ata şehrinde Temel Sağlık Hizmetleri konulu bir konferans düzenlenmiş, 134 ülke ve 67 uluslar arası teşkilat temsilcisinin katıldığı konferansta, dünyadaki tüm insanların sağlıklarını korumak ve daha iyi duruma getirmek için hükümetlerin, tüm sağlık ve kalkınmada görevli kişi ve kurumların ve dünya toplumlarının en kısa zamanda gerekli müdahaleleri yapması gerektiği vurgulanmıştır. Yalnızca hastalığın ve sakatlığın olmamasından çok, bedensel, ruhsal ve sosyal yönlerden tam bir iyilik halinin topluca oluşturduğu sağlığın, temel insan haklarından biri olduğu ve bunun da mümkün olan en yüksek düzeyde tutulmasının dünya çapında önemli bir sosyal amaç olduğu ve bu amacın gerçekleştirilebilmesi için de sağlık sektörüne ek olarak diğer bir çok sosyal ve ekonomik sektörlerin de çabalarının gerektiği gerçeği vurgulanmıştır.

Toplantı sonucunda, sağlık sorunlarının çözümü ve sağlık düzeyinin iyileştirilmesi için bir Uluslar arası Sağlık Sözleşmesi imzalanmıştır. Bu bağlamda insan haklarının sağlık alanına yansıması olarak karşımıza hasta hakları çıkmaktadır. Hasta hakları ise, üçüncü kuşak insan haklarının içinde değerlendirilmektedir. Hasta Haklarıyla ilgili ilk resmi deklarasyon Nuremberg Kanunları adı altında yayımlanmıştır. Bu kanun Nazi doktorlarının izin almadan mahkumlar üzerinde yaptıkları işlemler üzerine ortaya çıkmıştır. Buna göre, hekimlerin yapacakları işlemler hakkında mutlaka mahkumları bilgilendirerek onaylarını almaları gerekmektedir.

Hasta Hakları; sağlık hizmetlerinden faydalanma ihtiyacı bulunan fertlerin, sırf insan olmaları hasabiyle sahip bulundukları ve T.C. Anayasası, milletlerarası antlaşmalar, kanunlar ve diğer mevzuat ile teminat altına alınmış bulunan haklarını ifade eder. (01.08.1998 tarih ve 23420 sayılı Resmi Gazete) Bu hakları; genel olarak sağlık hizmetlerinden ayırım yapılmadan yararlanma, bilgilenme, mahremiyet, bilgilendirilmiş rıza, dini vecibelerini yerine getirebilme, şikayet, dava ve sağlık kurumuyla sağlık personelini seçme değiştirebilmek diye sıralamak mümkündür.

Hekim Seçme Hakkı Nedir? Yazımızın konusunu oluşturan “hekim seçme hakkı”nı biraz daha açmak gerekirse; Hekim seçme hakkı; hasta ve hasta yakınlarının, en temel hasta hakkı olan sağlık çalışanını seçmesi ve değiştirmesi, teşhis ve tedavilerinde katılımcı rol oynamaları şeklinde ifade etmek mümkündür. Hekim seçme hakkı; ulusal ve uluslar arası metinlerde şu şekilde yer almaktadır: “Hasta, hekimini özgürce seçme hakkına sahiptir.”(Lizbon Bildirgesi 1981), “Hastalar, sağlık sisteminin işleyişi ile uyumlu olarak, hekimlerini veya diğer sağlık personelini ve sağlık kurumlarını seçme ve değiştirme hakkına sahiptir.” (Amsterdam Bildirgesi 28-30 Mart 1994 ), “Hasta özel veya devlet sektöründe olmasından bağımsız olarak hekimini ve hastanesini veya sağlık hizmeti veren kurumları özgürce seçme ve değiştirme hakkına sahiptir.

Hasta herhangi bir aşamada diğer bir hekimin görüşünü alma hakkına sahiptir.” (Bali Bildirgesi Eylül 1995), “Yeterli bilgiye sahip her birey farklı tedavi prosedürleri (yöntemleri) ve tedaviyi verecek kişiler arasında seçim yapma hakkına sahiptir. Hasta, hangi teşhis ve tedavi yöntemin kullanılacağı ve doktor , uzman veya hastane seçimi konularında karar verme hakkına sahiptir. Sağlık hizmetleri, bu tedaviyi uygulayacak çeşitli merkezler (sağlık kurumları) ve doktorlar ile alınan sonuçlar hakkında bilgi vererek bu hakkın kullanılabileceğini temin etmelidirler. Bu hakkın kullanımını kısıtlayan tüm engeller kaldırılmalıdır.

Doktoruna güvenmeyen bir kişi başka bir doktor talep edebilir(seçebilir).” (Hasta Haklarına İlişkin Avrupa Statüsü (Ana Sözleşmesi) Temel Dokümanı Roma, Kasım 2002), “Sağlık müesseselerinde tatbik olunan usul ve kaideler mahfuz olmak üzere, hasta; tabibini ve diş tabibini serbestçe seçer.” (1960, Tıbbi Deontoloji Tüzüğü 5 inci Madde), “Mevzuat ile belirlenmiş usüllere uyulmak şartı ile hastanın, kendisine sağlık hizmeti verecek olan personeli serbestçe seçme, tedavisi ile ilgilenen tabibi değiştirme ve başka tabiplerin konsültasyonunu istemek hakkı vardır.” (1998, Hasta Hakları Yönetmeliği 9 uncu Madde), “Yataklı tedavi kurumlarında mevcut her klinisyen uzmanın poliklinik hizmeti vermesine yönelik düzenleme yapılarak hastaların hekim seçmesine imkan sağlanır.”(2005, Yataklı Tedavi İşletme Yönetmeliği 8 inci Madde) “Her hastanın sağlık sistemine uygun olması ve yetkili hekimin uygun görmesi halinde, kendisine sağlık hizmeti sunan kişi ve kuruluşu değiştirme hakkı bulunmalıdır.” (Hasta Hakları ve Sorumlulukları TS-12222-Nisan 1997) “Hasta, mevzuatın belirlediği kurallara, tıbbi uygulamanın özelliklerine ve kurumun koşullarına göre hekimini seçmekte özgürdür.” (Hekimlik Meslek Etiği Yönetmeliği 22 inci Madde) Görüldüğü üzere ulusal ve uluslar arası metinlerde, hekim seçme hakkı çok açık ve net olarak ortaya konmaktadır. Bu bağlamda biz hasta ve hasta yakınları olarak; sağlık hizmeti alacağımız hastaneleri ve hekimleri seçmekte özgürüz. Bu anlamda Sağlık Bakanlığına çok büyük görevler düşmekte ve bilindiği gibi halen 350’ye yakın devlet hastanesinde “hekim seçme hakkı uygulamasını” başlatmış durumda. Bu hastanelerin sayılarının artırılması hem sağlık hizmetlerine ulaşım adına hem de hasta haklarının yerleşmesi adına yararlı olacaktır diye umuyorum.

Hasta Hakları

HASTA HAKLARININ AMAÇLARI
Hastaların desteklenmesi ve toplumsal açıdan güçlendirilmesidir; Hastalara sağlık hizmetlerinden tam yararlanma konusunda yardım etmek, Hasta-sağlık çalışanı ilişkilerini desteklemek ve geliştirmek, Hasta eğitimini genel bir uygulama haline getirerek sağlık hizmeti etkinliğini artırmak, Sağlık hizmeti alan, sunan ve aracılık eden kişi ve kurumlar arasında işbirliği ve iletişim fırsatları yaratmak, varolanları güçlendirmek, böylelikle daha etkin ve güvenilir bir model oluşturmak, Hasta haklarıyla ilgili başvuru mekanizmaları oluşturarak sağlık hizmeti ortamında iç kontrolü sağlamaktır.

HASTA VE HASTA YAKINI HAKLARI
Tüm bu hakların amacı “insan sağlığının yüksek düzeyde korunmasını” ve sağlık hizmetlerinin yüksek kalitede verilmesini sağlamaktır. Haklar, vatandaşların ve sağlık tedavisinde payı olanların hem görev hem de sorumlulukları ile ilişkilidir. Koruyucu tedbirlerin alınması hakkı Her bir birey hastalıktan korunmak için uygun hizmet alma hakkına sahiptir. Bu amaca ulaşmak için sağlık hizmetlerinin görevi, sağlık hizmetlerinden ve bilimsel araştırma sonuçları ile teknolojik yeniliklerden herkesin yararlanmasını sağlamaktır.

Yararlanma hakkı Her birey sağlık ihtiyaçlarının karşılanması için sağlık hizmetlerinden yararlanma hakkına sahiptir. Sağlık hizmetleri herkese eşit olarak verilmeli ve hastalığın türü, zamanı, ikamet yeri veya mali kaynaklar konusunda ayrım yapılmamalıdır. Bilgi hakkı Her bireyin kendi sağlık durumu hakkında, mevcut sağlık hizmetleri ve onlardan nasıl yararlanabileceği konusunda ve tüm bilimsel araştırma ve teknolojik yenilikler ile ilgili bilgi alma hakkına sahiptir. Sağlık hizmetleri, sağlık hizmeti verenler, hastanın kolay ulaşabileceği ve anlayacağı dilde bilgi vermek zorundadır. Hastaların kendi dosyalarında ve kayıtlarında kendileri ve hastalıkları ile ilgili bulunan bilgileri alma, fotokopi ile çoğaltma, soru sorma ve hata varsa onların düzeltilmesini talep etme hakkı vardır.

Rıza (onay) hakkı Kendi sağlığı ile ilgili kararlara iştirak edebilmesi için her birey ilgili bilgileri alma hakkına sahiptir. Bu bilgiler bilimsel araştırmalar katılım dahil olmak üzere herhangi bir işlem ve tedavi için şarttır. Sağlık hizmeti verenler gerçekleşecek herhangi bir ameliyat veya tedaviye ilişkin tüm bilgileri – riskleri, sıkıntıları, yan-etkileri ve alternatif durumları ile ilgili bilgiler dahil olmak üzere – hastalara vermek zorundadır. Hastanın tedavi veya tıbbi müdahaleye itiraz etme hakkı veya tedavi sürecinde kararını değiştirip devam edilmesine karşı itiraz etme hakkı vardır. Hasta sağlık durumu ile ilgili bilgilendirilme konusuna itiraz hakkına sahiptir.

Özgür seçim hakkı Yeterli bilgiye sahip her birey farklı tedavi yöntemleri ve tedaviyi verecek kişiler arasında seçim yapma hakkına sahiptir. Hasta, hangi teşhis ve tedavi yöntemin kullanılacağı ve doktor , uzman veya hastane seçimi konularında karar verme hakkına sahiptir. Sağlık hizmetleri, bu tedaviyi uygulayacak çeşitli sağlık kurumları ve doktorlar ile alınan sonuçlar hakkında bilgi vererek bu hakkın kullanılabileceğini temin etmelidirler. Bu hakkın kullanımını kısıtlayan tüm engeller kaldırılmalıdır. Özel ve gizlilik hakkı Her birey kişisel bilgilerinin; sağlık durumu, yapılan teşhis ve tedavi konularında bilginin yanı sıra teşhis ve tedavi yapılırken veya özel ziyaretlerinin gizliliğinin muhafazası hususunda, gizli tutulmasını talep etme hakkına sahiptir. Bir bireyin sağlık durumuna veya ona uygulanan tedaviye ilişkin bilgi ve veriler gizli olmalı ve muhafaza edilmelidir.

Tıbbi müdahale sırasında bile kişisel gizliliğe saygı gösterilmeli, yani uygun ortamda yapılmalı ve gerçekten orada bulunması gerekli olan kişiler nezdinde yapılmalıdır. Hastaların vaktine saygı Her birey hızlı ve önceden belirtilen süre içerisinde gerekli tedaviyi alma hakkına sahiptir. Bu hak tedavinin her aşaması için geçerlidir. Belli bir süre içinde verilmesi gereken hizmetler dikkate alınarak bekleme sürelerinin belirlenmesi sağlık hizmetlerinin görevidir. Önceden belirlenen süre içerisinde sağlık hizmeti verilemezse aynı kalitede alternatif hizmetler kullanım ihtimali garanti edilmeli ve bundan kaynaklanan harcamalar makul bir süre içerisinde hastalara geri ödenmelidir. Doktorlar hastalarına bilgi verme süresi dahil olmak üzere yeterli zaman ayırmalıdır. Saygınlık görme Her bireyin, saygı, itina ve ihtimam gösterilerek, güleryüzlü, nazik, şefkatli ve hijyenik şartlar sağlanmış, gürültü ve rahatsız edici bütün etkenler bertaraf edilmiş bir ortamda sağlık hizmeti alma hakkı vardır. Dini vecibeleri yerine getirme Kuruluşun imkanları ölçüsünde ve idarece alınan tedbirler çerçevesinde, dini vecibelerini yerine getirme hakkı vardır.

Ziyaret ve refakatçi hakkı Her bireyin, kurum tarafından belirlenen usul ve esaslara uygun olarak ziyaretçi kabul etme, mevzuat ve imkanlar ölçüsünde ve hekimin uygun görmesi durumunda refakatçi bulundurmayı isteme hakkı vardır. Kalite standartları hakkı Her birey yüksek kalitede sağlık hizmetinden yararlanma hakkına sahiptir. Kaliteli sağlık hizmeti hakkı , sağlık kurumları ve sağlık personelinin teknik performans, konfor ve insan ilişkileri açısından tatmin edici seviyelerde sunum yapmasını gerektirir. Güvenlik Kötü işleyen sağlık hizmetlerinden, tıbbi yanlışlık ve hatalardan meydana gelen zararlardan her bir bireyin korunma hakkı vardır ve yüksek güvenlik standartlarını karşılayan sağlık hizmetleri ve tedavilerinden de yararlanma hakkı vardır. Yenilik hakkı Her birey uluslararası standartlara göre, yeniliklerden teşhis prosedürleri dahil olmak üzere- yararlanma hakkına sahiptir.

Sağlık Hizmetlerinin görevi, özellikle az rastlanan hastalıkları dikkate alarak araştırmalar yapmak ve onları desteklemektir. Gereksiz ağrı/acı ve sıkıntıdan sakınma hakkı Her birey hastalığının her evresinde, mümkün olduğu ölçüde acı ve sıkıntıdan korunma hakkına sahiptir. Sağlık Hizmetleri, bu amaçla hastanın tedavisinin kolay ve rahat geçmesi için gerekli tedbirleri almalıdır. Kişisel tedavi hakkı Her birey kendi kişisel ihtiyaçlarına göre teşhis ve tedavi programlarını yönlendirme hakkına sahiptir. Sağlık Hizmetleri, bu amaçla tedavi hakkını her zaman ilk sırada tutan esnek programlar temin etmelidir. Şikayet hakkı Her bireyin bir zarar gördüğünde şikayette bulunma hakkı vardır. Sağlık Hizmetleri, hastalara sahip oldukları haklar konusunda bilgi vermelidir. Şikayet, belli bir süre içerisinde sağlık hizmetleri yetkilileri tarafından yazılı olarak cevaplandırılmalıdır. Tazminat hakkı Sağlık tedavisi sırasında fiziksel veya manevi ve psikolojik zarar gören bireyin kısa bir sürede tazminat alma hakkı vardır. Sağlık Hizmetleri, sorumluluğun gerçekte kimde olduğu tespit edilemese bile, zararın nedeni ve önemi ne olursa olsun tazminat hakkının her zaman var olduğunu temin etmelidir.

HASTA VE HASTA YAKINI SORUMLULUKLARI
Hasta ve yakınlarının sağlık bilgilerinin değerlendirilmesi, tanı ve tedavinin sağlanmasında gerekli olduğundan, bu bilgileri hastanın tedavi ve bakımından doğrudan sorumlu olan kişilere tam ve doğru olarak aktarmak hasta ve yakınlarının sorumluluğundadır. Hasta ve yakınları tanı ve tedaviyle ilgili açıklamaları anlamakta güçlük çektiklerinde, bu durumu hastanın bakımından sorumlu kişilere bildirmeli ve akla gelen tüm soruları sormalıdır. Hasta ve yakınları, tedavi ve izlem sürecinde karşılaştıkları beklenmedik gelişmeleri hastanın bakımından sorumlu kişilere bildirmelidir. Hasta ve yakınları, hastanın tıbbi durumu hakkında bilgilendirildikten ve açıklamaları doğru anlayıp anlamadıklarından hastanın bakımından sorumlu kişilerle birlikte tekrar değerlendirdikten sonra, alınacak kararlara aktif olarak katılmalı, yapılan tedaviye onay verip vermediğini bildirmelidir. Hastanın sağlığıyla ilgisi olan ve gereksinim duyulan konularda, ilgili birimlere nasıl ulaşılacağı ve buralardan nasıl yararlanılacağı hakkındaki soru ve görüşlerini kurumun ilgili birimlerine iletmelidir. Ad, soyad, adres, telefon, kayıt numarası gibi temel bilgilerin değişmesi durumunda kurumu bilgilendirmelidir. Hasta ve yakınları, randevu zamanına bağlı kalmalı ve geciklemeleri önlemeli, gecikme olduğu durumlarda diğer hastaların önce görülmelerini sağlayarak kuruma yardımcı olmalıdır. Hasta ve yakınlarının aldıkları sağlık hizmetinin mali sorumluluğu ya da sağlık güvence sistemiyle ilgili konular hasta ve yakınlarına aittir. Hasta ve yakınları, diğer hastaların ve sağlık çalışanlarının haklarını göz önünde bulundurmalıdır.

Obezite

SAĞLIK İÇİN OBEZİTE İLE MÜCADELE

Obezite genel olarak vücuda besinler ile alınan enerjinin, harcanan enerjiden fazla olmasından kaynaklanan ve vücut yağ kitlesinin, yağsız vücut kitlesine oranla artması ile açıklanan kronik bir hastalıktır. Günlük alınan enerjinin harcanan enerjiden fazla olması durumunda, harcanamayan enerji vücutta yağ olarak depolanmakta ve obezite oluşumuna neden olmaktadır.

Günümüzde önlenebilir ölümlerin sigaradan sonra gelen ikinci önemli nedeni obezite, kalp-damar hastalıkları, hipertansiyon, diyabet, bazı kanser türleri, solunum sistemi hastalıkları, kas-iskelet sistemi hastalıkları gibi pek çok sağlık probleminin oluşmasına zemin hazırlamakta, hayat kalitesi ve süresini olumsuz yönde etkilemektedir. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) obeziteyi en riskli 10 hastalıktan biri olarak kabul ederken, yine aynı örgüt tarafından yürütülen son araştırmalarda obezitenin kanserle yakın ilgisi olduğu belirlenmiştir.

Obezitenin en önemli risk faktörlerini; fiziksel aktivitede azalma, beslenme alışkanlıkları, yaş, cinsiyet, eğitim düzeyi, evlilik, doğum sayısı ve genetik oluşturmaktadır. Kalıtsal olarak da geçebilen obezite özellikle gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde hızla yayılmaktadır. Ülkemizde ise kadınların yüzde 20,9’unun obez olduğu görülmektedir. Erkeklerde ise bu oran yüzde 13,7’dir. Toplamda ise Türkiye’de obezite oranı %17’dir.

Yol açtığı hastalıklarla birlikte sağlık harcamalarında en önemli yeri tutan obezitenin birçok kronik hastalıkla yakından ilişkili olduğu bilinmektedir. Bu nedenle obezitenin etkenlerinin ve tedavi seçeneklerinin iyi bilinmesi, obezite ve komplikasyonlarının ideal tedavisinin tespit edilebilmesi açısından önemlidir.

Obezite tedavisi ise bireyin kararlılığı ve etkin olarak katılımını gerektiren, tedavisi zorunlu, uzun ve süreklilik arz eden bir süreçtir. Obezitenin etiyolojisinde pek çok faktörün etkili olması, bu hastalığın önlenmesi ve tedavisini son derece güç ve karmaşık hale getirmektedir. Bu nedenle obezite tedavisinde hekim, diyetisyen, psikolog, fizyoterapistten oluşan bir ekip gerekmektedir.

Obezite tedavisinde amaç, gerçekçi bir vücut ağırlığı kaybı hedeflenerek, obeziteye ilişkin morbidite ve mortalite risklerini azaltmak, bireye yeterli ve dengeli beslenme alışkanlığı kazandırmak ve yaşam kalitesini yükseltmektir. Vücut ağırlığının 6 aylık dönemde %10 azalması, obezitenin yol açtığı sağlık sorunlarının önlenmesinde önemli yarar sağlamaktadır.

Obezite ile ilgili detaylı bilgi için http://beslenme.gov.tr/ adresini ziyaret edebilirsiniz.

Alo 171

ÇOCUĞUNUZUN SAĞLIĞINDAN DAHA ÖNEMLİ HİÇBİR ŞEY YOK!

Tütün dumanına maruz kalma, başkalarının içtikleri tütün ürününden çıkan duman ya da yanan bir sigara, puro, pipo ve benzeri tütün ürününden kaynaklanan dumanı solumaktır. Dünyada yaklaşık 1.8 milyar kişi pasif içici olarak tütün dumanına maruz kalmaktadır.

Sigara içmeyen insanların başkalarının içtiği sigaranın dumanına maruz kalmasına ‘pasif sigara içiciliği’ denmektedir. Pasif içiciler, sigara içen kişilerin dumanına maruz kalarak bu dumanda bulunan tüm zararlı maddeleri solurlar ve sigara içilen ortamlarda bulunan bu kişiler sigara içmeseler bile, sigara içen kişiler kadar etkilenirler. Sigara dumanıyla ortama yayılan zararlı maddeler, hem nefes yoluyla, hem de ciltten emilerek kana karışmaktadır.

Pasif içimde kişi yanan sigaranın dumanına ve sigara içen kişinin üflediği dumana maruz kalmaktadır. Bu duman karışımı; formaldehit, siyanür, amonyak, karbon monoksit, naftalin, kadmiyum (pil asidi) ve aseton (oje çıkarıcı) gibi 4.000 kimyasal madde içerir. Arsenik, benzen, vinil klorür gibi en az 40 tanesi kanserojen olan bu kimyasal karışımlar, tütün dumanında, sigarayı içen kişinin doğrudan içine çektiği dumandan çok daha fazla bulunur.

Pasif İçiciliğin Çocuklardaki Etkisi

Çocuklar tütün dumanın zararlı etkilerine karşı çok daha hassastır. Bebeklerde ve çocuklarda; ani bebek ölümleri, astım vakaları, kulak enfeksiyonları, solunum yolu enfeksiyonları her yıl artış göstermektedir. Tütün dumanına maruz kalmak, bebeklerde düşük doğum ağırlığına neden olmaktadır.

Değişik kentlerde yapılan çalışmalarda evlerin %59,9-81,5’inde sigara içen en az bir kişi vardır ve bu kişi çoğunlukla evin babasıdır. Bir çalışmada değişik meslek gruplarında sigara içenlerin %90’ının evde, %60-95’inin işyerinde ve %50-85’inin ise çocukların yanında sigara içtiği bulunmuştur.

Tütün kullanımı, önemli ve önlenebilir bir halk sağlığı sorunudur. Bilinçlenmek, bilgilenmek ve daha detaylı bilgi için http://www.havanikoru.org.tr/ adresinden yararlanabilirsiniz.

Aile Sağlığı Merkezine Gelirken

Aile Sağlığı Merkezimize gelirken yanınızda T.C kimlik numarasının yazılı olduğu nüfus cüzdanınızı, ehliyetinizi veya özel sigorta kartınızı mutlaka getiriniz. Bu istenilen belgeler Aile Sağlığı Merkezimize geldiğinizde yapılacak olan muayene veya tetkik-tahlil işlemlerinde herhangi bir yanlışlığa sebebiyet verilmemesi için gerekmektedir.
Tedavinizin eksiksiz sağlanabilmesi için evde kullandığınız ilaçlarınızı veya ilaç isimlerini yanınızda getirmeyi unutmayınız.
Reçeteli ilaçlarınızın yanı sıra kullandığınız vitaminler, aspirin ve bitki tedavilerini de getirmeyi, hekiminiz talep ettiyse, ilgili röntgen, tetkik sonuçları ya da raporlarınızı da mutlaka beraberinizde bulundurmanızda fayda olacaktır.

Yaşamayı Seç

RAMAZAN AYI VE SİGARA

Tütün kullanımı önlenebilir hastalık ve ölüm sebeplerinin en önde gelenlerinden biri olup sigara artık herkes tarafından zararları bilinen bir üründür. Tütün dumanında 6 binden fazla zararlı kimyasal madde vardır ve bunların 70’den fazlasının kansere yol açtığı bilinmektedir. Sağlık alanında meydana getirdiği sorunların başında yer alan hastalıklar hemen her organ ve sistemi etkilemektedir. Bu hastalıklar arasında akciğer hastalıkları, kalp ve damar hastalıkları, akciğer kanseri başta olmak üzere pek çok kanser sayılabilir.

Bilindiği gibi sigara yalnız içeni değil, aynı ortamda bulunanı da öldürmektedir. Sigara dumanına maruz kalma, gerçek bir sağlık tehdididir. Bilimsel veriler, kapalı ortamda sigara dumanına maruz kalmanın sigara içmeyen insanlarda da kalp krizi ve kanser gibi ciddi sağlık sorunlarına yol açtığını ortaya koymaktadır.

Sigara dumanının verdiği zarar bebek ve çocuklarda, erişkinlere göre daha büyüktür. Pasif sigara dumanından en çok etkilenen grup da bebekler ve çocuklardır. Akciğerleri henüz gelişmekte olan çocuklar sigara dumanın zararlı etkilerine karşı çok daha hassastırlar. Yapılan çalışmalar, çocukların sigara dumanına maruz kalmasının akciğerin gelişimini olumsuz etkilediği ve birçok hastalığa yol açtığını ortaya koymuştur. Tütün dumanına maruz kalma sonucunda bebeklerde ve çocuklarda ani bebek ölümleri, astım vakaları, çocukluk dönemi kanserleri, orta kulak enfeksiyonları dâhil olmak üzere solunum yolu enfeksiyonları her yıl artış göstererek ortaya çıkmaktadır.

Sigaranın sağlık üzerindeki zararları saymakla bitmediği gibi güzel dinimiz İslamiyet açısından da çok güzel bir davranış olarak tanımlanamayacağı da aşikardır.

Şöyle ki; Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerimde, “Kendinizi elinizle tehlikeye atmayın…” (el-Bakara 2/195) buyurulmuş, yine Peygamber efendimiz tarafından da, “Ne doğrudan zarar verme ne de zarara zararla karşılık verme vardır” (İbn Mâce, “Ahkâm”, 17; el-Muvatta’, “Akzıye”, 31) diyerek bir kimsenin kendine ve başkalarına zarar vermemesinin temel bir dinî ilke olduğu vurgulanmıştır. Sigaranın hem içene hem de çevresinde bulunan kimselere zarar verdiği göz önüne alınınca hem Allah (c.c) hakkının, hem de kul hakkının birlikte ihlâl edildiği söylenebilir.

Yine, Peygamber Efendimiz “Müslüman, elinden ve dilinden Müslümanların incinmediği insandır.” diye buyurmuşlardır. Oysaki, Umumi bir ortamda sigara içen kişi başkalarına da zarar vermektedir.

Ayrıca tütün kullanımı kişinin maddi kaybına da yol açan bir İsraf yani malı boş yere harcama yöntemlerinden biridir. Oysa Kur’an’da, “Yiyiniz, içiniz, fakat israf etmeyiniz” (el-A`râf 7/31) buyurulmuş, Resûl-i Ekrem de daima mutedil, ölçülü davranmayı emretmiş, malın boşa harcanmasını yasaklamıştır. Harcama yapan kişinin zengin olması da tütün kullanımının zararlı bir alışkanlık olması münasebetiyle bu harcamanın israf olmasını önlemez.

Yine İslamiyet’te; aile reisi erkekler tarafından, eşinin, çocuklarının ve diğer ihtiyaç sahibi aile fertlerinin nafakalarının karşılanması yükümlülüğü bulunmaktadır. Böyle bir malî yükümlülük altında bulunan kimselerin nafaka yükümlülüğünü aksatacak şekilde sigaraya para vermesi de dinî olduğu kadar insanî ve ahlâkî açıdan da kabul edilemez bir durumdur.

Zarar verirken kişi ve zaman ayırt etmeyen tütün mamulleri Ramazan ayında daha da vahim sonuçlara sebep olabilmektedirler. Tüm gün sigara içilmemesinin ardından iftar sonrası, tütün ürünü kullanan kişilerde kanda aniden nikotin ve karbonmonoksit düzeyinde yükselme olur.

Bunların etkisiyle damarlarda daralma ve organlara yeterince oksijen taşınamaması gibi sonuçların yanı sıra tansiyon yükselmesi ve beyin kanaması riski de artar. beyin nikotin tarafından hızla uyarılır, baş dönmesi, gözlerde kararma, bulantı, odaklanamama gibi sorunlar husule gelir.

Müslümanlar için maddi manevi kendini tartma ve doğrulara yönelerek kazanç edinme açısından büyük değer ve fırsat arzeden ramazan ayı kendimize olduğu kadar tüm canlılara zarar veren tütün bağımlılığından kurtulmak için en uygun zamandır.

Oruç nedeniyle uzun süre sigara içmeden kalabilmek bırakmaya çalışanları iftar sonrasında da içmeme konusunda cesaretlendirir. Bu cesaret ve kendine güven başarılı sonuç almanın anahtarıdır.

Uzun zaman sabırla inancının gereği olarak yemeden içmeden kalabilen insan, bağımlılık yapıcı madde olan sigarayı, rızıkla nimetlendirildiğimiz iftar saatinden sonrada içmemeye niyet ve azm ederek, nefsin emrini yerine getirip sigara içmektense Rabbinin verdiği emanete sağlığına kolaylıkla sahip çıkabilir. Böylelikle nikotin alınmayan süreler ne kadar uzar ve sürekli hale gelirse sigaraya duyulan ihtiyaçta bir o kadar azalacaktır.

Sigara içen bireylerin ramazan ayında sahur ile iftar arasında sigara içmeden kalabilmelerinde Mübarek Ramazan ayınının getirdiği manevi gücü göz ardı etmeden, Ramazan ayında sigarayla ilişkilendirilebilecek birçok davranış da değişikliğe uğradığından (çay-kahve vs.) oruç tutarken sigarayı bırakmanın kolaylaşacağını da unutmamak gerekir.

Mübarek Ramazan ayı gerek ALO 171 Sigara Bırakma Danışma Hattımıza gerekse Sigara Bırakma Polikliniklerimize, müracaat ederek bir an önce iyileşmeye başlamanın ideal zamanıdır.

Sigara bırakıldığı andan itibaren;

20. dakikada : Kan basıncı ve kalp hızı normale döner.

8. saatte : Kanda oksijen düzeyi normale döner.

24. saatte : Karbonmonoksit vücuttan atılır.

Akciğerler temizlenmeye başlar.

48. saatte : Nikotin vücutta saptanamaz.

72. saatte : Nefes almak kolaylaşır.

2-12 haftada : Dolaşım düzelir.

3-9 ayda : Nefes darlığı ve öksürük azalır.

5. Yılda : Kalp krizi riski yarıya iner.

10. Yılda :Kalp krizi riski sigara içmeyenlerle eşitlenir ve akciğer kanseri riski yarıya iner.

Bu sebeple sigara kullanımının bırakıldığı andan itibaren sağlık açısından vücutta oluşturduğu risklerde gerilemenin başladığı da akıldan çıkarılmayarak en yakın zamanda zararın neresinden dönülse kârdır diyerek sigara bırakılmalıdır.

Sigarayı bırakmaya karar verdiğiniz andan itibaren bizler sizin yanınızdayız ve karşılaşacağınız zorlukları birlikte aşmaya hazırız.